Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi İçin Neden Rusya Federasyonu Seçildi?
Dünyada nükleer enerji teknolojisine sahip az sayıda ülke bulunmaktadır. Rusya Federasyonu (RF) bu alanda önde gelen üretici ve işleticiler arasındadır. Dünyadaki mevcut nükleer elektrik üretimi tecrübesinde Rus tipi nükleer santrallerin önemli bir pay sahibi olduğu bilinmektedir. Rus nükleer teknolojisi ABD nükleer teknolojisi kadar eski olup şu anda 11 ülkede işletmede ve inşa halinde olan toplam 83 adet Rus tasarımı nükleer reaktör bulunmaktadır. Rusya Federasyonu, Japonya ve G. Kore gibi nükleer güç santrallerinin tasarımından işletimine kadar her aşamasını yapabilecek yetkinliğe sahip ülkeler arasında yer alır. Neden Rusya sorusunun cevapları şu şekilde sıralanabilir:
•Rusya nükleer enerjiden ticari alanda elektrik üreten (Obninsk reaktörü, 1954) ilk ülkedir.
•2010 yılında Venezuela’dan Hindistan’a, Çin’den Türkiye’ye kadar NGS kurma girişimleri oldu.
•Dünyada yapım aşamasında olan 68 NGS’den 14’ünü Rusya inşa etmektedir.
•Rusya işletmede olan 33 NGS’sini yakın gelecekte 42 NGS’ye çıkarmayı planlamaktadır.
•Rus NGS’lerin bir başka avantajı tekliflerinde tüm yakıt çevrimini de sunmalarıdır (santralde kullanılacak yakıt Rusya’da imal edilip, Akkuyu nükleer santralinde kullanıldıktan sonra tekrar Rusya’ya götürülebilecektir).
•Rusya, sadece kendi yaptığı santrallerde değil aynı zamanda dünyadaki çeşitli santrallere de nükleer yakıt sağlamaktadır. ABD ve Fransa’da kullanılan yakıtın %30’u, İsviçre’de kullanılanların %100’ü Rus yapımıdır.
•Rusya, dünya zenginleştirme kapasitesinin %40’ına sahiptir ve dünyada kullanılan yakıtın %17’sini sağlamaktadır. Rosatom bu oranı 2025 yılında %25’e çıkarmayı hedeflemektedir.
Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi ile Rusya’ya Bağımlılığımız Artar mı?
Akkuyu NGS Projesi ile yaklaşık 20 milyar ABD Dolarlık Rus sermayesi, tüm riskler Rus tarafında olmak kaydıyla Türkiye’ye aktarılmaktadır. Söz konusu Proje kapsamında yaklaşık 4.800 MWe kurulu güç kapasite ile yıllık 40 milyar kWh elektrik üretilecektir. Bu üretilecek elektrik sayesinde doğalgaz ithalatında yıllık yaklaşık 8 milyar metreküplük miktarda, 3,6 milyar ABD Doları tutarında bir azalma olacaktır. Bu durum enerjide dışa bağımlılığımızı azaltan bir etki oluşturacaktır.
Hükümetlerarası Anlaşmada ülkemizin yükümlülüğü olarak sahanın santralin söküm sürecinin sonuna kadar Akkuyu NGS Elektrik Üretim A.Ş.’ye tahsis edilmesi ve santralde üretilecek elektriğin % 50’sinin 15 yıl boyunca TETAŞ tarafından satın alınması hükmü yer almaktadır. Proje Şirketi, elektrik alım garantisinin bitiminden sonra yaklaşık 45 yıl boyunca, Türk Tarafı’na yıllık bazda Proje Şirketi’nin net karının % 20’sini verecektir.
Öte yandan yakıt konusunda, yakıtın RF’den alınmasına ilişkin bir zorunluluk mevcut değildir. Buna ilave olarak, Anlaşma nükleer yakıtın zaman içerisinde Türkiye’de üretilmesine de imkân vermektedir. Nitekim, Anlaşmanın 3. maddesinde yer alan amaç ve kapsam tanımları içerisinde, işbirliği yapılacak alanlar arasında “Türkiye’de Nükleer Yakıt Tesisleri Kurulması, İşletimi ve Yakıt Döngüsü” maddesi yer almaktadır. İlk etapta kurulacak 4 ünite, nükleer yakıt tesisi kurmak için ekonomik açıdan yeterli değildir. Ancak ülkemizdeki nükleer santral sayısı arttıkça (en az 8 ünite) ülkemizde nükleer yakıt üretimi mümkün olacaktır. Akkuyu NGS’nin yakıtları anlaşma çerçevesinde uluslararası piyasalardan uzun dönemli kontratlarla temin edilecektir. Pratikte nükleer yakıtın Rusya’dan gelmesi öngörülmekle beraber hukuken böyle bir zorunluluk yoktur.
Akkuyu Nükleer Güç Santrali Projesi Teknoloji ve İstihdamımıza Etkisi Ne Olacaktır?
Ülkemizde henüz NGS olmaması nedeniyle nükleer teknoloji alanında gelişmiş bir altyapımız bulunmamaktadır.
NGS kurulması çalışmaları elektrik enerjisi üretimi amacıyla yürütülen çalışmalar olmakla beraber, yaklaşık 550 bin parçadan oluşan bir proje olmasından dolayı farklı sanayi ve hizmet sektörlerini de ilgilendiren projedir. Bu durumda, NGS inşasında, işletiminde, bakım ve onarımında kendi alanlarında deneyimli Türk şirketlerin de görev alabileceği düşünülmektedir.
NGS’lerin inşaat aşaması göreli olarak uzun zaman gerektirmektedir. Sürecin başlangıcı ile birlikte firmalarımızın kendilerini bu sürece adapte edebileceği ve ana yüklenici firma ile işbirliğine girebileceklerini değerlendirmek yanıltıcı olmayacaktır.
Proje şirketinin kuruluşunun ardından İstanbul’da projeyi Türk firmalarına tanıtmak için şirket tarafından bir sunum gerçekleştirmiştir. Bu sunumun ardından, Proje Şirketi, Akkuyu Nükleer Santralin inşasında görev alma kabiliyetine sahip birçok Türk firmasının olduğunu belirtmiştir.
G.Kore’deki nükleer endüstrinin gelişimi bizim için iyi bir örnek oluşturmaktadır. G. Kore ilk nükleer santralinde yalnızca %2 oranında bir yerel katkı bulunmaktayken, günümüzde, %98’i milli kaynaklarla inşa edilen nükleer santral projeleri tasarlayabilmektedir.
Dünyada nükleer santral teknolojisinin geliştirilmesi 1940’lı yıllardan itibaren, başta ABD olmak üzere Rusya, Fransa, İngiltere ve Kanada tarafından başlatılmıştır. Diğer tüm ülkeler, nükleer santral teknolojisini bu ülkelerden ithal etmişlerdir.
Almanya, Japonya, Hindistan ve Güney Kore gibi ülkeler ithal ettikleri teknolojiyi daha da geliştirerek kendilerine has nükleer santral tasarımlarına sahip olmuşlardır. 20’nin üzerinde ülke, işlettikleri nükleer reaktörleri bu ülkelerden temin etmişlerdir.
Rosatom Proje Direktörü Sergey Boyarkin, Akkuyu NGS’nin Türk ekonomisine ve istihdama katkısı ile ilgili olarak şunları ifade etmiştir: “Rus nükleer santrallerinin bulunduğu alanlarda bir kişilik istihdam, 10 kişiye iş imkanı sağlamaktadır. Santralde yaklaşık 2 bin kişi çalışacak. Bunların çoğunluğu Türk vatandaşı olacak. 2.000 kişinin toplam istihdam etkisi ise 20.000 kişi olacaktır. Santralin inşa aşamasında önemli iş imkânları doğacaktır. Bunlardan çok daha önemlisi ise büyük sanayi yatırımcıları tesislerini, 50-60 yıllık elektrik enerjisini garanti gördükleri bölgelere rahatlıkla kurmaları olacaktır. Bu, Türkiye’nin endüstriyel kalkınması açısından önemli bir avantaj sağlayacaktır.”
Akkuyu Nükleer Güç Santrali Uluslararası Düzenlemelere Uygun mudur?
VVER-1200, TAEK kriterlerine uygunluk açısından değerlendirilmiş ve lisanslama sırasında ayrıntılı gözden geçirme ve değerlendirme yapma hakkı saklı tutularak tasarımın TAEK kriterleri açısından yeterli olduğu belirtilmiştir. Bu kriterlerden bir tanesi de NGS’nin güncel ve kanıtlanmış teknolojik yenilikleri kapsaması ve başta UAEA olmak üzere uluslar arası normlara uygun olmasıdır. Benzer bir ön değerlendirmeyi Finlandiya düzenleyici kuruluşu olan STUK gerçekleştirmiş, aynı şekilde ayrıntılı değerlendirme hakkı saklı tutularak VVER-1200 tasarımının genel tasarım hedefleri ve prensipleri doğrultusunda kabul edilebilirliği kurucuya bildirilmiştir.
Ayrıca TAEK’in “Nükleer Güç Santrallerinin Lisanslanmasına İlişkin Yönerge”sinde yer aldığı üzere UAEA düzenlemelerine uygunluk lisanslamanın koşullarından birisidir. Dolayısıyla, bu koşullar sağlanmadığı takdirde tesise inşaat lisansı verilmeyecektir.
Akkuyu Sahasında Depremsellik Riski Var mıdır?
Nükleer Güç Santrallerine ilişkin olarak sürdürülen yer seçimi ve ayrıntılı yer araştırmalarında dikkate alınan, güvenlikle ilgili birçok parametre mevcuttur. Bölgenin depremsellik özelliği bu parametrelerin başında gelmektedir.
Bir yerin depremselliğinin belirlenebilmesi açısından en önemli konulardan biri, belirli bir zaman aralığında olabilecek depremlerin inşaat sahasında oluşturabilecekleri etkilerin, özellikle ivme, hız ve yer değiştirme gibi zemin hareketi parametreleri için beklenebilecek en büyük değerlerin saptanmasıdır. Depremlerin zaman, yer, büyüklüğü bakımından gösterdikleri benzerlikler nedeniyle, yapıların tasarımında kullanılacak olan yer hareketi parametrelerinin saptanmasında olasılık ve istatistik yöntemlere dayalı bir yaklaşım gereklidir.
Sismik risk analizinin amacı, eskiden olmuş deprem olaylarına ait eldeki verileri jeolojik, sismolojik, istatistiksel ve diğer bilgilerle düzenli bir şekilde birleştirerek, inşaat sahasında gelecekte olabilecek sismik etkinlikler için belirli olasılık değerleri saptayabilmektir. Sismik risk analizinin sonucu, genellikle inşaat sahasındaki belirli bir zemin hareketi parametresinin veya deprem büyüklüğünün bir yıldaki aşılma olasılığını veya ortalama tekrar süresini gösteren bir eğri şeklindedir.
Birçok ülkede santrallerin ekonomik ömürleri yaklaşık 50 yıl ve büyüklüğün aşılmama olasılığı % 99,5 olarak kabul edilmektedir. Bu olasılık da depremin 10.000 yıllık tekrar süresine denk düşmektedir.
İstatistik analizlerinde veya olasılık hesaplarında, verilerin çokluğu ve sıklığı doğruya daha yakın sonuçlar verir. Bu durumda eski depremlere yani tarihsel ve aletsel deprem kayıtlarına gitme zorunluluğu vardır. Aletsel kayıtlarda parametreler daha kesindir. Eski yıllara ait kayıtlardan ise beklenebilecek en büyük deprem büyüklüğünün bulunmasında yararlanılmaktadır. Deprem tehlikesini belirleme çalışmalarında yörenin deprem aktivitesi, tektonik yapısı ile birlikte etüt edilerek sismotektonik haritalar yapılmaktadır. Tüm tarihsel ve aletsel deprem verileri ve yapılan bölgesel jeolojik etütler uluslararası standartlara ve güvenlik kriterlerine göre değerlendirilmektedir. Santralın kurulacağı merkezden itibaren en az 150 km yarıçaplı bir alan incelemelere tabi tutulmaktadır. Sismotektonik bölgelemenin amacı kendi içinde homojen bir deprem potansiyeline sahip alanların ortaya çıkarılmasıdır.
Nükleer santrallerde deprem parametrelerinin belirlenmesinde sismotektonik yaklaşımın kullanılması çoğu ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de zorunlu olup Akkuyu sahası için bu kapsamda hazırlanmış birçok rapor bulunmaktadır. Akkuyu sahası için çeşitli tekerrür sürelerine denk gelen sismotektonik haritalar hazırlanmıştır. Bu çalışmaların nihai amacı “Tasarım Yer Hareketi Seviyesi” nin belirlenmesidir.
Akkuyu sahasında bu amaçla jeolojik, sismolojik, sismotektonik vb. çalışmalar farklı ölçeklerde zaman içerisinde güncellenerek yıllarca sürdürülmüştür. Yerli yabancı bir çok kuruluşun ve üniversitelerin yer aldığı bu çalışmalar, TAEK ve uluslararası kuruluşlarca denetlenmiş ve değerlendirilmiştir. Nükleer güç projelerinde güvenlik kriterlerinden en ufak bir taviz verilmesi dahi düşünülemez. Net olarak şu gerçek bilinmelidir ki Akkuyu ve Sinop NGS Sahaları deprem riski açısından en güvenilir bölgeler arasında yer almaktadır.
Şekil 1.Deprem haritası
Akkuyu sahası için 1975 yılında başlatılan çalışmalar, 1975-1980 yılları arasında İsviçre firması EMCH Berger, yerli kurum ve kuruluşlar ile üniversiteler tarafından gerçekleştirilmiştir.
1980 yılından itibaren yapılan çalışmalar ise yerli danışmanlar gözetiminde yerli kurum ve üniversiteler ile devam etmiş, Akkuyu sahasına ilişkin olarak bugüne kadar 200’ün üzerinde rapor hazırlanmıştır. Bunların çoğu depremsellikle ilgilidir. 1986-1989 yılları arasında 4 yıl boyunca sahanın depremselliği ve tektoniğine yönelik çalışmalar yapılmış ve bu çalışmalar 1989-1990 yıllarında ODTÜ ve Boğaziçi Üniversitesi tarafından değerlendirilmiştir.
Akdeniz’de Oluşabilecek Bir Tsunami’den Nükleer Güç Santrali Etkilenecek midir?
Tusunami, Akkuyu Nükleer Güç Santrali detaylı saha çalışmalarında dikkate alınan bir konudur. Tusunami kapsamında yapılan çalışmalar ile su alma-verme yapılarının yeri, reaktör ve yardımcı tesislerin olması gereken yükseklik gibi parametreler belirlenmektedir. 1979 yılında ODTÜ Deniz Araştırmaları Enstitüsü tarafından hazırlanan “Akkuyu Nuclear Power Plant Tsunami Study” raporu ve 1985 yılında ODTÜ Deprem Araştırma Merkezi tarafından hazırlanan “Tsunami Analysis” raporu bulunmaktadır. Japonya’da meydana gelen deprem ve tusunamiden çıkarılan dersler de dikkate alınarak yapılan çalışmalar yeniden değerlendirilecek, gerekiyorsa UAEA’nın model çalışmaları da dikkate alınarak tekrarlanacaktır.